Tweet |
İpekten gömlekler, markalı giysiler. Koltuklar som altından, her birisi bir diğerinden daha gösterişli. Birinden kalkar, diğerine oturursunuz. Devlet mallarıysa babalardan miras kalmış gibi, emirlere amade.
Sarayların etrafı da; saraylarla dolu, birbirini kuşatmış iç içe sanki saraylar dünyası. Avam diye tabir edilen sıradan insanların, bu sarayların civarına yaklaşabilmesi artık hayal bile edilemez olmuş.
Hizmetçiler ise birbirinden daha alımlı. Prenslerine hizmet etmek için el pençe, hazır kıta beklemekte. Zavallı çaresiz avamdan insanlar; bu rüya aleminde ki prenslerle göz göze gelebilmek için fırsat aramakla meşgul. Sınıf atlayan atlayana. Batı da da sınıflar vardı. Hatta parlamentoda bile yerleri ayrı ayrıdır .
Bu rüyaya öyle dalınmış ki, top patlatsan uyanan yok.
Kraliçe Marie Antoninette’ya atfen söylenen “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözlerini uygulamalarıyla ispat peşine düşmüş yeni kuşak prensler, yeni sodom ve gomoreler kurmakla meşgul.
Eskilerden bazıları; önceki prenslerin dünyaları için:
“Bak bize bir hal oldu,
Cumamız Pazar oldu,
Ne olduysa bize,
Hep azar azar oldu.” Derlerdi.
Şimdi de azar azar başka bir şeyler olmakta.
Gazeteci Ahmet Emin Yalvan’ı vuran Hüseyin Üzmez’i, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in koğuşuna getirirler. "Emin Yalman'ı neden vurdun" diye soran Necip Fazıl ‘a, Hüseyin Üzmez; "Sen öyle istersin diye düşündüm" diyerek ilginç bir cevap vermişti. Necip Fazıl, Hüseyin Üzmez’i kastederek, Osman Yüksel Serdengeçti’ye dönüp "Görüyor musun Osman , ayağa kalk Sakarya dedik, bizi bir kişi anladı; lakin o da yanlış anladı, amuda kalktı" demişti.
Üstad bugün yaşamış olsaydı ne derdi acaba? Hiç düşündük mü?
Belh Sultanı İbrahim Ethem de, bir gece kuş tüyü yataklarında eşiyle, cennette ki köşklerinden konuşuyorlardı. Sarayın damından ayak sesleri işitildi.
Sultan Sinirlenmişti;
-“Kim bu saatte o damdaki?.. Ne arıyorsun orada be adam?” diye seslendi.
-“Devemi kaybettim, onu arıyorum,” diye damdaki’nden cevap geldi.
Hükümdar, iyice kızmıştı:
-“Behey şaşkın! Damda, deve ne gezer! “ diye haykırdı. Damda ki adam Behlül’dü ve dedi ki:
-“Ey hükümdar! Sen atlastan kuş tüyü yataklarda cennet arıyorsun da, ben tavanda deve aramışım bunun neresi yanlış.” Der…
Ve sonrası da herkesçe malum.
Asım’ın nesli deniliyordu. Sahi bu nesle ne oldu da, inandığı gibi yaşamaktayken, yaşadığı gibi inanmaya başladı! Aynen yukarıki dizelerde söylendiği gibi, ne olduysa bize; hep azar, azar oldu.
Makamlarda, para ve kadın ilişkilerinde ayaklar titremeye başladı, hatta kaymalar oldu. Yuvalar ve aileler de huzur kalmadı. Şiddet arttı, sevgiler kayboldu.
Hadid suresinde “Dünya hayatı sizi aldatmasın”,
Enam suresin de de “Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki; ahiret yurdu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala akıllanmayacak mısınız?” denilmiyor mu?
Yunus Emre ne de güzel söylemişti: ” Mal sahibi, mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi, Mal da yalan mülk te yalan, Var biraz da sen oyalan” diyerek Dünya hayatına aldanmamamız gerektiğini bizlere hatırlatmıyor muydu?
Ankebut suresinde de Rabbimiz, bizleri; “İnsanlar “inandık” demekle, imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.” Diye uyarmıyor muydu?
Hani Şair ” Yamadık Dünyamızı yırtarak Dinimizden, Dünya da gitti, Din de gitti elimizden” demişti ya!
Ne Allah’ın ipi kaldı, ne de Ahır Zaman Nebi’sinin ahlakından örnekler.