Bir haberde suların oluşturduğu ilginç bir mağaradan bahsediliyordu. Derin dehlizleri olan bu ilginç mağarayı; yıllarca süren sabır ve kararlı hareketleriyle su dalgalarının oluşturması da, benim tefekküre dalmama ve toplumu ilgilendiren bu satırları kaleme dökmeme neden oldu.
Su bilindiği gibi canlı hayatiyeti için en önemli sıvı madde olduğu kadar, kainatta ki en yumuşak varlıklardan da biridir. Akışkan yapısı nedeniyle temizliğin de ana unsurudur.
Bu mağara örneğinde olduğu gibi, oluşturduğu dalgalarla da en sert kayaları bile oyabilmekte, hatta derin oyuklar, dehliz ve mağaralar oluşturabilmektedir.
Bizler de su misali , ama sabır ve kararlılıkla, kaya görüntülü gönüllere girip, onları değiştiremez miyiz? Onlar da sığınılacak mağaralar, yaşanılabilecek güvenli alanlar oluşturamaz mıyız? Ya da, o taşların en keskin olan kenarları suyla nasıl törpülenip zararsız hale gelebiliyorsa, bizler de yavaş yavaş, ama samimi temaslarla, sevgiyi, şefkati, hoşgörü ve güveni ilmek ilmek işleyerek, keskin ve yaralayan taraflarını törpüleyip zararsız ve güvenli hallere dönüştüremez miyiz?
Bir bayanın göz nuru ve emekle işlediği kanaviçe örneğinde olduğu gibi, sabırla emsalsiz birer örnek ve motiflere dönüştüremez miyiz?
Hiç tanımadığımız bir bay veya bayana hitap ederken kullandığımız o şefkat dilini, kibarlık ve nezaketi; etle tırnak olduğumuz insanlara, yakınlarımıza, sevdiklerimize karşı da kullanamaz mıyız?
Teknoloji, tv. Vb. yayınların aileler ve kişiler üzerindeki olumsuz tesirlerine karşı da keşke daha uyanık olup, duyarlı davranmayı başarabilsek.
Bir şarkı da mırıldanan şekliyle " Doyulur mu, doyulur mu, tatlı dile güler yüze ….”dizelerinde olduğu gibi keşke ağızlarımızdan bal damlasa, gözlerimizden de mutluluk pırıltıları hiç eksik olmasalar.Keşke öfkeye karşı sabır gösterebilmek, hayat tarzlarımız olsa.
Erkeklerin gönlüne giden yolun midesinden geçtiğini bildiği hal de bazı hanımlarımız; eşlerini işe, çocuklarını da okullarına aç göndermeyi keşke alışkanlık haline getirmeseler.
Evden dışarı çıkarken gösterdikleri bakımlı giyinmeyi ve özeni evlerinde de gösterseler. Beylerini uğurlarken ve eve gelişinde neşe ve mutluluk içerisinde karşılamayı prensip haline getirebilseler. Keşke eşinin eve getirebildiklerine kanaat edebilseler daha güzel olmaz mı? O nimetleri bulamayan insanların çoğunlukta olduğu gerçeği de keşke hep akılarında olsa.
Dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu, dünyanın her yerinin sadece düz ovalardan ibaret olmadığını, iniş ve çıkışlarının, dere ve tepelerinin de bir realite olduğunu keşke hiç ama hiç unutmasak ve kanaatkarca davranabilsek. Sahip olduklarımızın değer ve kıymetini de kaybetmeden önce bir anlayabilsek.
Eve gelen beylerse; kimin için süslendin diye söylenip kavganın fitilini ateşlemeden önce, Onun da ev işleri ve çoluk çocukla uğraşmaktan yorulabileceğini, sinirlerinin allak bullak olabileceğini unutmasalar. Yemek ve bazı ev işlerinin bazen aksayıp gecikmesini de hoş görerek normal karşılayabilseler. İş ortamı ve zaman zaman yaşanan hayatın diğer zorluklarının oluşturduğu olumsuzlukları keşke evlerine hiç taşımasalar ve çoluk çocukların gelişmelerine de olumsuz yönde tesir edecek davranışlarda keşke hiç bulunmasalar.
Ve keşke gerektiğinde eşine yardım etmesinin de bir zarafet olduğunu anlayabilseler, kavgasız, huzur ve mutluluk dolu aile yaşamlarıyla hem kendilerine, hem çevrelerine ve hem de o masumlara hayatı zehir etmeseler. Yarınlarımızın geleceği olan sevgili yavrularımıza güzel örnekler olabilseler, çok daha güzel olmaz mı?
İlk defa karşılaştığımız veya zorunlu olarak günün belli saatlerini birlikte geçirmek zorunda kaldığımız insanlara karşı kullandığımız bu yumuşak üslubu, nezaketi, hoşgörüyü ve cömertliği hayatımızın anlamları olan sevgili eşlerimize, kardeşlerimize, parçamız olan yavrularımıza ve aile büyüklerimize karşı da göstermeye ne dersiniz sevgili dostlar.
Sözlerimizi, Atasözümüzde söylendiği gibi bitirelim vesselam.
"Söz ola kese savaşı ,
Söz ola kestire başı,
Söz ola yedirir ağulu aşı ,
Hem yağ ile hem bal ile."
Kaynak: GÖLGE ADAM
Editör: Haber Merkezi