Bir gün Züleyha aşk şarabıyla sarhoş olunca, Yusuf’un gömleğine yapıştı. Şehvet şeytanı, onu öyle azdırmıştı ki, Yusuf’un üstüne kurtlar gibi abanmıştı.
Züleyha’nın mermerden bir putu vardı. Sabah akşam yanından ayrılmazdı. O gün, yaptığı işler gözüne çirkin görünmesin diye, putun yüzüne perde çekmişti.
Oysa Yusuf, zalim nefsinden çekiniyordu. Elleriyle, yüzünü kapamış ve kederli halde bir köşeye oturmuştu.
Onu bu halde gören Züleyha; ellerine, ayaklarına kapanarak yalvardı; “Yusuf; kalbin, taş kadar soğuk; yüzün, limon kadar ekşi!
Böyle yapıp da benim gibi bir güzeli perişan etme!”
Oysa o ân, Yusuf’un gözlerinden yüzüne doğru ırmaklar boşalıyordu.
Ağlamaktan kesilen sesiyle; “Vazgeç, benden kötülük bekleme.
Sen bir taştan utanırken; ben, nasıl olur da kainatı var eden Yüce Allah’tan utanmam!”
Ömrünün sermayesini bir kez kaybetti mi, sonradan pişman olsan, ne yazar!
Çehremiz kanlansın diye şarap içenler, sonunda yüzlerinin sarardığını görünce kahrolurlar.
Özrün varsa, bugün söyle.
Çünkü yarın söyleyemeyeceksin.
Ebu Davut, Edep 110 da Allah’ın Resulu’nden nakledilen hadisteki dua ile bitirelim:
“Ey Allah’ım! Senin rahmetini umuyorum. Beni göz açıp kapayıncaya kadar (da olsa) Nefsimle baş başa bırakma.
Halimi tümüyle düzelt.!
Senden başka İlah yoktur.” (Amin)